featured
  1. Haberler
  2. Analiz
  3. Çin’in Kuşak ve Yol Projesi Türkiye’yi neden kenarda bırakıyor?

Çin’in Kuşak ve Yol Projesi Türkiye’yi neden kenarda bırakıyor?

Ankara, başlangıçtaki desteğine ve stratejik coğrafyasına rağmen Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nde anlamlı bir yer edinmeyi başaramadı ve bu durum siyasi söylem ile ekonomik gerçeklik arasındaki derin uçurumları açığa çıkardı.

Türkiye’nin dış politika uyumuna ilişkin tartışmalar, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin Eylül ayında Türkiye, Rusya ve Çin arasında üçlü bir blok olan “TRC ittifakı” fikrini ortaya atmasıyla yeniden alevlendi.

Ankara’nın yerleşik Batı merkezli yörüngesine bir alternatif olarak tasarlanan öneri, BM zirvesi ve Oval Ofis’te ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşme için ABD’de bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hızla reddedildi. Bir gazetecinin TRC ittifak önerisiyle ilgili sorusuna yanıt veren Erdoğan, Bahçeli’nin sözde TR-RU-CH ittifakı hakkındaki yorumlarından habersiz göründü ve alaycı bir tonla “Umarım en iyisini yaparız” dedi.

Türkiye’nin NATO üyeliği göz önüne alındığında, bu tür çıkışlar yaygın olarak ütopik olarak görülse de, bir örüntünün parçasıdır. BRICS’e katılma veya Avrasya’ya yönelme gibi dönemsel flörtler, iç gündemde düzenli olarak yer alır, ancak kurumsal bir takip olmadan kaybolur. Aynı örüntü, Ankara’nın Pekin’in amiral gemisi Kuşak ve Yol Girişimi ( BRI ) ile olan ilişkisinde de açıkça görülmektedir.

Kullanılmayan stratejik bir koridor

Türkiye, Çin’in önerdiği Orta Koridor’da hayati bir coğrafi konuma sahip olup, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) ilk destekçileri arasında yer almıştır. İki ülke 2010 yılında Stratejik İş Birliği Anlaşması imzalamış, ardından 2012 ve 2019 yıllarında üst düzey ziyaretler gerçekleştirmiştir.

Türkiye, 2015 yılında BRI’ye resmen katılarak kendi Orta Koridor altyapı vizyonunu Pekin’in vizyonuyla uyumlu hale getirdi. Bakü-Tiflis-Kars demiryolu ve İstanbul ile Xi’an’ı birbirine bağlayan yük treni koridoru gibi önemli lojistik projeler de kısa süre sonra bunu izledi. Çin sermayesi ayrıca Ankara-İstanbul yüksek hızlı trenine, İstanbul Havalimanı metrosuna ve Kumport limanına da aktı.

Ancak bu ilk ivme hızla azaldı. Küresel Kalkınma Politikaları Merkezi’ne ( GFDC ) göre, 2023 yılına gelindiğinde Çin’in Türkiye’ye yatırımı neredeyse durma noktasına gelmişti ve ülke BRI ile ilgili hiçbir girişimde bulunmamıştı. Pekin Batı Asya ve Afrika’ya yayılırken, Türkiye’nin küresel BRI yatırımlarındaki payı sadece %1,3’te kalmıştı.

Ankara’sız trilyon dolarlık proje

2013-2023 yılları arasında, BRI yatırımları ve dünya çapındaki inşaat sözleşmeleri 1,05 trilyon doları aştı. Sadece 2025’in ilk yarısında bu rakam 1,3 trilyon dolara yükselerek 2024’ün tamamını geride bıraktı. Suudi Arabistan, Irak, BAE ve Endonezya bu durumdan en çok faydalanan ülkeler olarak öne çıktı. Kazakistan, 2025’in başlarında 23 milyar dolarlık yeni yatırım çekti. Buna karşılık, Türkiye, altyapı potansiyeline ve bağlantı hedeflerine rağmen, bu sermaye dalgasında belirgin bir şekilde yok olmaya devam ediyor.

Ekonomik istikrarsızlık başlıca caydırıcı etkendir. Yüksek enflasyon, para birimi devalüasyonu ve sürekli makroekonomik dalgalanma, yatırımcı güvenini zayıflatmıştır. OECD’nin 2025 ekonomik incelemesi, “%50’nin üzerindeki enflasyon ve ciddi şekilde değer kaybeden para birimi, yatırımcı güvenini zayıflatmıştır. Makroekonomik istikrar olmadan, uzun vadeli doğrudan yatırım sınırlı kalacaktır.” şeklinde açık bir şekilde belirtmektedir.

Teknoloji yoksa güven de yok

Ankara, yüksek değerli BRI projelerini çekmeyi de başaramadı. Çin sermayesinin çoğu perakende, madencilik ve hafif imalat gibi düşük teknolojili sektörlere yöneldi. Teknoloji transferi ve endüstriyel kalkınma umutları henüz gerçekleşmedi.

2022 yılında European Review dergisinde yayınlanan ve Çin’in Türkiye’ye yatırımlarını inceleyen ‘Türkiye’ye Çin Yatırımları: Kuşak ve Yol Girişimi, Yükselen Beklentiler ve Yerel Gerçekler’ başlıklı makalede, Ankara’nın Kuşak ve Yol yatırımları açısından beklentileri tam olarak karşılamadığı ortaya konuyor.

Türkiye-Çin Dostluk Vakfı Başkanı Hasan Çapan, The Cradle’a verdiği demeçte, 2017 yılında Çin’de düzenlenen bir zirvede Türkiye’ye en büyük Kuşak ve Yol Girişimi bütçe tahsisinin vaat edildiğini hatırlatıyor. Türkiye’nin Orta Koridoru’nu yenilemeyi amaçlayan Edirne-Kars demiryolu projesi ise hiçbir zaman ilerleme kaydedemedi.

Türkiye o toplantıya katıldı, tutanaklara da geçti ama imzaya katılmadı. Neden imzalanmadığına dair net bir açıklama yapılmadı. Sonraki dönemde zaman zaman bu projeyi tekrar imzalamam için yetkilendirildim ve aracılık ettim. Çin tarafıyla görüştük ve çok olumlu sonuçlar aldık. Projenin orta kısmında, yani Köseköy-Edirne hattında ilerleme kaydedildi. Çin kredi teklif etti ama süreç hiçbir zaman sona ermedi. Bunun sebebi siyasi değil, ekonomikti. Siyasi olarak bir sorun yoktu. O dönemin yöneticilerinin konuyu cumhurbaşkanımıza ilettiğinden bile şüpheliyim.

Yine de siyasi güven hâlâ sağlanamıyor. Şanghay Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi direktörü Yang Chen, The Cradle’a verdiği demeçte, “Ayrılıkçı Doğu Türkistan örgütleri Türkiye’de serbestçe faaliyet gösteriyor. Türk hükümeti bu konuda bize sözler verdi. Bu sözleri yerine getirmek Çin için çok önemli. Bence bu siyasi güven sorununu çözebilirsek, diğer birçok sorunu da çözebiliriz.” dedi.

Chen’e göre Ankara’nın vaatleri şöyle:

“Hükümet, Çin’in terör örgütü olarak gördüğü, Türkiye’de faaliyet gösteren Doğu Türkistan örgütlerinin faaliyetlerini durdurma sözü verdi. Şimdi, Çin onlara karşı sert açıklamalarda bulunmasına rağmen, bu örgütlerin faaliyet ve eylemlerine devam ettiğini görüyoruz.”

Pekin, Ankara’nın Uygur örgütlerine -ki Çin bunları terörist örgütler olarak görüyor- gösterdiği hoşgörüyü kritik bir ihlal olarak görüyor. Türk siyasetçilerin Uygur ayrılıkçılığına sempati duyan açıklamaları ve NATO üyeliği, Türkiye’nin stratejik özerkliğine gölge düşürüyor.

Şanghay’da araştırma görevlisi olan Dr. Serdar Yurtçiçek, “Çin, NATO üyesi bir ülkenin uluslararası ilişkilerde tam bağımsız bir karar alma süreci yürütebileceğine inanmıyor,” diyor. Ayrıca, Çin’in Ankara liderliğindeki Türk Devletleri Örgütü konusundaki endişelerini de dile getiriyor:

“Çin’in aklındaki soru şu: Türkiye Orta Asya’da bir rakip haline gelecek mi? Bu örgüt zamanla Çin karşıtı bir kimliğe bürünebilir mi? Türk dilli halkların bir araya gelmesi Uygurların himayesine yol açabilir mi? Çünkü Türkiye bu yapının en baskın ve güçlü aktörü. Bu nedenle Ankara’nın Orta Asya’daki her hareketi Çin tarafından dikkatle izleniyor ve şüpheyle karşılanıyor.”

Resmî “stratejik ortaklık”a rağmen güven hala zayıf ve siyasi ilişki ekonomik işbirliğine dönüşmedi.

Batı bağımlılığının tuzağı

Çapan’a göre, Türkiye’nin Batı’ya olan kalıcı bağımlılığı temel sorun olmaya devam ediyor. Şöyle diyor: 

“Bugün NATO üyesi olmamıza rağmen, AB’ye katılım hedefi nedeniyle Batı’ya bağımlı bir dış politika izleniyor. Bu gidişat büyük ölçüde devam ediyor. Bu durum, Türkiye’nin yüzünü tamamen Asya’ya çevirmesini engelliyor.”

BRICS veya Şanghay İşbirliği Örgütü’ne ( ŞİÖ ) katılmanın yalnızca sembolik olmadığını savunuyor. “Türkiye’nin Asya ve Batı Asya ülkeleriyle gelecekteki ittifakları, Batı’nın kaynakları yağmalamasını ve kitlesel sivil ölümlerine sessiz kalmasını dengeleyecektir.” Ayrıca, “Batı’nın rakip girişimleri, farklı bölgelerde yarattığı istikrarsızlık ve Ukrayna-Rusya savaşı gibi gelişmeler, bu girişimin ilerlemesini ciddi şekilde zorlaştırıyor. Yakın çevredeki gelişmeler -özellikle işgal devletinin saldırgan duruşu ve Batı’nın koşulsuz desteği- de Kuşak ve Yol Girişimi’ni doğrudan etkileme potansiyeli taşıyor.” diyor. Çapan ekliyor: 

“Bu nedenle Çin’in çok kutuplu çağa uygun bir strateji geliştirmesi kaçınılmaz görünüyor. Aksi takdirde bölgedeki jeopolitik dönüşümler, projenin hayata geçirilmesini daha da zorlaştıracaktır.” 

Öngörülemezlik sermayeyi kovar

Çok kutuplu çağın şekillendiği bu dönemde, Türkiye’nin Batı ile bağlarını koparma konusundaki isteksizliği veya bu konudaki beceriksizliği, küresel güç ve yatırımı yeniden şekillendiren gerçek değişimlerin dışında kalmasına neden olacaktır. Bahçeli’nin söylemi, Türkiye’nin milliyetçi tabanının bir kısmında yankı bulsa da, Pekin ve diğer Küresel Güney başkentlerinde bu tür açıklamalar, Ankara’nın öngörülemez bir ortak imajını pekiştiriyor. Çin ile güven açığı giderilmediği sürece, Türkiye daha istikrarlı ve daha öngörülebilir yatırım destinasyonları lehine göz ardı edilmeye devam edecektir.

Cansu Yiğit

The Cradle

Çin’in Kuşak ve Yol Projesi Türkiye’yi neden kenarda bırakıyor?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir