İran ve Direniş Ekseni, Batı Asya’da neredeyse tek başına duruyor. Bölgesel monarşilere ve Siyonist oluşuma karşı geliştirilen İslam Cumhuriyeti’nin devrimci ideolojisi, buna rağmen varlığını sürdürdü ve yerleşik güçlere karşı inandırıcı bir meydan okuma oluşturdu.
Basra Körfezi monarşilerinden düşmanlık beklenirken, İran’ın kuzeyi ve kuzeybatısında daha az incelenen bir cephe ortaya çıktı. Tel Aviv ile derinleşen bağları olan iki Türk komşusu olan Türkiye ve Azerbaycan, Tahran’ın bölgesel nüfuzunu izole etmeyi ve zayıflatmayı amaçlayan büyüyen bir eksenin kilit oyuncuları.
Bu, çoğu zaman manşet söylemleriyle örtbas edilen acı bir gerçektir. Ancak Bakü, Ankara ve Tel Aviv’in ittifakı bir spekülasyon meselesi değil, köklü bir stratejik duruştur.
Hidrokarbonlar ve hegemonya
Azerbaycan ile işgal devleti arasındaki ortaklık, enerji ticaretinin çok ötesine uzanıyor. Bakü, Siyonist oluşumun petrol ihtiyacının yüzde 60’ından fazlasını karşılıyor ve bu ilişki, Azerbaycan’ın Tamar gaz sahasındaki 1,25 milyar dolarlık hissesi gibi milyarlarca dolarlık yatırımlarla resmileşiyor.
Tel Aviv için bu, bölgesel rakiplere bağımlılığı ortadan kaldıran güvenilir, Arap olmayan bir enerji kaynağı anlamına geliyor. Nitekim, kuruluşun petrolünün en büyük payı, yıllık sevkiyatı 1,4 milyar doları aşan Azerbaycan’dan geliyor. Azerbaycan için ise bu ortaklık, Ermenistan ile girdiği savaşlarda belirleyici olduğu kanıtlanmış gelişmiş İsrail askeri teknolojilerine erişim sağlıyor.
Türkiye, Avrasya’nın kavşak noktasındaki konumunu değerlendirerek bölgesel bir enerji merkezi olma hedefini bir kez daha teyit etmiştir. Bu, Azerbaycan petrolünün Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattıyla, doğalgazın ise Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) aracılığıyla Avrupa’ya akışını kolaylaştırmaktadır.
Azerbaycan’ın motivasyonları, ticari enerji anlaşmalarından daha derinlere dayanıyor. Nüfusunun çoğunluğu Şii olmasına rağmen, Bakü’nün laik eliti, dini yakınlık yerine etno-milliyetçiliği benimsedi. Türkmençay Antlaşması’nın bir mirası olan Azeri nüfusunun Kuzey İran ve Azerbaycan arasında tarihsel olarak bölünmüş olması, Bakü’nün Tahran’a yönelik düşmanlığını besliyor.
8 Ocak 2025’te İranlı bir vaiz, Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in İran Şahı İsmail Safevi’yi yendiği 1514 Çaldıran Muharebesi’ni hatırlatarak Türkiye ve Azerbaycan cumhurbaşkanlarını alenen kınadı. Safevi İran’ın varislerinin bir gün Bakü ve bir zamanlar İran İmparatorluğu’na ait olan diğer şehirlere İran bayrakları asacaklarına yemin etti.
Ancak İran’ın, özellikle İkinci Karabağ Savaşı sırasında Ermenistan’a uzun süredir verdiği destek, bu ayrışmayı daha da derinleştirdi. Bu arada, Bakü’nün ulusal kimliğinin güçlü olması ve İran içinde Azerice dil hakları talepleri, gerginliği daha da körükledi.
Bir diğer kritik nokta ise, Türkiye ve ABD destekli, Azerbaycan’ı Nahçıvan topraklarına ve oradan da Türkiye’ye bağlayacak ve İran’ı tamamen devre dışı bırakacak olan Güney Ermenistan ulaşım güzergahı önerisi olan Zangezur Koridoru. Tahran, projeyi Ermenistan’a ve daha geniş Kafkasya’ya erişimi için doğrudan bir tehdit olarak görüyor ve bölgesel sınırlarını kendi aleyhine yeniden çizebileceği konusunda uyarıyor.
Silahlar, ittifaklar ve düşmanlıklar
İşgal devleti, Azerbaycan’ı askeri olarak desteklemekte gecikmedi; 1991’de bağımsızlığını tanıdı ve kısa süre sonra Birinci Karabağ Savaşı sırasında silah tedarik etti. 2020 yılına gelindiğinde, Tel Aviv, Bakü’nün askeri ithalatının yaklaşık %70’ini karşılayarak, Azerbaycan’ın savaş alanındaki hakimiyetinde kilit rol oynayan insansız hava araçları, füzeler ve elektronik harp sistemleri sağlıyordu.
Sinerji inkar edilemez: 2024’te Siyonist oluşumun Havacılık ve Uzay Sanayii ile Türkiye’nin Baykar firmasının ortak ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın liderliğinde Bakü’de ortak bir savunma fuarı düzenlendi.
Bu üçlü koordinasyon, İran nüfuzuna karşı ortak bir muhalefetle destekleniyor. Ankara, Tel Aviv’i alenen eleştirirken, savunma sanayisi sessizce İsrail çıkarlarıyla uyumlu hale geliyor ve Türkiye, İran’ı kasıtlı olarak dışlayan bölgesel enerji koridorları arayışında.
İdeolojik olarak İsrail’e karşı olan İran için bu tür şeyler lanetlidir. Ancak Azerbaycan yöneticileri, ülkenin zor zamanlarında onları destekleyenleri hatırlıyor.
Suriye haritasının yeniden çizilmesi
Bu eksenin en çarpıcı tezahürü Suriye’de ortaya çıkıyor. Türkiye, Temmuz 2025’te Azerbaycan doğal gazını Halep’e taşıma niyetini açıklayarak, Esad hükümetinin çöküşünün ardından oluşan enerji ve siyasi boşluğa cesur bir giriş yaptı.
Türkiye Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’a göre, teslimatlar en son Suriye sınırına yakın Kilis ilinden başlayacak. Proje, Halep’e günde 3,4 milyon metreküp gaz tedarik ederek 900 megavatlık elektrik üretmeyi hedefliyor. Türkiye ayrıca, Suriye’nin enerji altyapısını güçlendirmek ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak için yıllık 2 milyar metreküp kaynak sağlama sözü verdi.
Esad hükümetini deviren 2024 “devrimi” sırasında, Türkiye destekli Sünni gruplar Türk bayrakları dalgalandırdı ve gelişmiş insansız hava araçları kullandı. Ankara doğrudan bir müdahalede bulunduğunu inkar etse de, Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığı, Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi gruplar üzerindeki nüfuzu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamaları bunun aksini gösteriyor.
Eski El Kaide komutanı, daha sonra Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara olarak yeniden adlandırılan ve şu anda Şam’ın başında bulunan Ebu Muhammed el-Culani, Hizbullah’a ve dolayısıyla Tahran’a kökten düşman bir yönetime liderlik ediyor. Filistinli ve Lübnanlı direniş gruplarına tedarik sağlamak için Suriye topraklarına bağımlı olan İran, şimdi kendisini dışlanmış durumda buluyor.
O zamandan bu yana bazı SMO komutanları, Culani komutasındaki yeni Suriye silahlı kuvvetlerine entegre olarak Türkiye’nin ülkedeki varlığını daha da sağlamlaştırdı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri varlığı, İran’ın bölgedeki etkisini daha da azaltıyor. Ankara, Bağdat’taki Tahran yanlısı hükümetin gözetiminde Kürt gruplara yönelik operasyonlar düzenliyor.
Siyonist rejimin Gazze’ye yönelik savaşına yönelik İslam dünyasındaki kamuoyundaki öfkeye rağmen, Müslüman çoğunluklu kilit devletler Tel Aviv ile sessiz ittifaklar kurmaya devam ediyor ve bu durum kamuoyunun hissiyatı ile devlet yönetimi arasındaki uyumsuzluğu ortaya koyuyor.
Kamu tiyatrosu, özel anlaşmalar
Türk yetkililerin ve medya kuruluşlarının işgal ordusunun Gazze’deki savaş suçlarını kınayan ateşli söylemlerine rağmen, Ankara-Tel Aviv ittifakı bozulmadan varlığını sürdürüyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bir zamanlar Bakü’nün İsrail ile ilişkisini bir buzdağına benzetmişti ; “bunun onda dokuzu dışarıdan görülemiyor.” Aynı şey Türkiye için de söylenebilir.
Maddi çıkarlar popülist söylemlerin önüne geçiyor. Bakü ve Ankara için İsrail ortaklığı, İran’ın aleyhine enerji güvenliği, askeri üstünlük ve jeopolitik nüfuz sağlıyor.
Tahran için gerçek apaçık ortada: Filistin bayrağını sallayan bölgesel aktörler, Direniş Ekseni’nin yanında yer almıyor. Sadece söylem, İslam Cumhuriyeti’ne karşı koyma temelindeki stratejik bir yakınlaşmayı gizleyemez.
Ömer Ahmed




