Bugün Ortadoğu’da gözlemlediğimiz şey, İsrail’in İran ve muhtemelen Irak’ı da içine alarak “Büyük-Büyük İsrail”e doğru genişleme çabasıdır.
Bu, çoğu insanın, hatta İsraillilerin bile bilmediği, 1980’lerin başındaki Oded Yinon Planı’dır. Bu plan, Büyük İsrail planının çok ötesine geçiyor. Bu planı sürdürmek, bitmek bilmeyen savaş ve kan dökülmesi anlamına geliyor. Ne İsrailliler ne de dünyadaki başka herhangi biri bunu istiyor. Dolayısıyla, varlığı – açıkça konuşulması bir yana – anında ve siyasi olarak susturuluyor.
Atlantik’in diğer yakasında ise Başkan Trump, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele bahanesiyle, Venezuela’dan başlayarak şimdi de Kolombiya’da 1823 Monroe Doktrini 2.0’ı yeniden canlandırmaya ve uygulamaya çalışıyor.
Yakın zamanda Kolombiya Devlet Başkanı Petro’ya hakaret ederek onu baş uyuşturucu kaçakçısı olarak nitelendirdi ve Kolombiya ile yaptığı tüm mali işlemleri, hatta Kolombiya’ya yaptığı “yardım”ı bile durdurdu.
Ancak dünya, ABD’nin dünyanın açık ara en büyük uyuşturucu (ve insan) kaçakçısı olduğunu biliyor veya bilmeli. Trump bile seçim kampanyası sırasında ABD’nin uyuşturucu ve insan kaçakçılığındaki rolüne sık sık değindi. Göçmenliği durdurmakta bu kadar kararlı olmasının ve hâlâ da öyle olmasının sebeplerinden biri de budur.
Yani Ortadoğu ve Karayipler’de gördüğünüz şey gözle görülen şey değil.
“Büyük-Büyük İsrail” planı, İran’ın yok edilmesi (orijinal Büyük İsrail’de bu yer almıyordu), ayrıca Hürmüz Boğazı’nı kapatmaya çalışacak, Batı dünyasının geri kalanının hidrokarbon enerjisini, özellikle de Çin’i kesmeye çalışacak (İsrail, ABD adına kirli işi yapıyor, ABD’nin silahları ve parasıyla destekleniyor).
Dünya enerjisinin başlıca kaynağı olan petrol ve doğalgazın yaklaşık yüzde 35’i Hürmüz Boğazı’ndan taşınıyor.
Trump ve destekçilerinin BİR NUMARASI olan Çin açıkça hedefte.
Öte yandan Trump, dünyanın en büyük hidrokarbon kaynaklarına sahip Venezuela’yı ele geçirmeye çalışıyor ve Körfez ülkelerindeki kaynakları onun yerine geçirmeye çalışıyor. Tabii ki ilk olarak MAGA için, ikinci olarak da Kral Donald’a itaat eden tüm kuklalar için. Mükemmel bir senaryo.
Niyetini gizlemek için, Trump Sosyal medya platformunda, ABD’nin komşusu olan iki petrol zengini ülkeye karşı saldırıyor. Şimdi de Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’yu uyuşturucu kaçakçılığıyla suçluyor. Latin Amerika’nın büyük bir kısmı hâlâ büyük ölçüde ABD dolarına bağımlı olduğu sürece, meşhur dolar yaptırımı, çoğu olmasa da birçok Latin Amerika ülkesi (LAC) için hâlâ önemli bir sorun olmaya devam ediyor.
Bay Trump ve ekonomik danışmanları, bunun Trump’ın çılgın ve tutarsız gümrük vergisi politikasıyla birleşmesi halinde, uluslararası para ve ticaret akışının ABD lehine, Çin aleyhine ve Çin’den uzaklaşarak tersine döneceğine inanıyor.
Bu yanlış bir kavramdır, çünkü Çin lehine olan para/ticaret akışı sadece yuanı değil, aynı zamanda BRICS ve BRICS ortaklarının tüm yerel para birimlerini de kapsamaktadır ve bu ülkeler dünya GSYİH’sinin %40 ila %50’sine hükmetmektedir. Bu ülkelerin çoğu yuanla yakından bağlantılıdır ve ABD dolarından ve yaptırım politikalarından uzak durmaktadır.
BRICS ülkelerinin pek ortak noktası olmasa da hepsi ABD dolarının hakimiyeti dışında ticaret yapmak, yerel para birimlerine ve yuana bağlı kalmak istiyor.
Çin’in Rusya, Kazakistan, Hindistan, Endonezya, Malezya ve diğer Asya/ASEAN ülkelerinden enerji almasında hiçbir sorun yok.
Trump, geriye sadece Çin ile, yani Rusya ile, tüm Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri ve diğer Çin ortaklarıyla sıcak bir savaş kaldığını anladığında, son oyun başlayabilir veya patlayabilir.
Kendisinin ilan ettiği “büyüklük” bile böyle bir 3. Dünya Savaşı tipi saldırganlığa dayanma şansına sahip değil.
Bu, ABD/Trump Krallığı’nın nihai sonu olabilir.
Peter Koenig
Global Research




