Güney Lübnan’daki çatışmalar, kırılgan bir ateşkesin çöküşünü işaret ediyor ve bölgedeki güç dengesini yeniden belirleyebilir. İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırılarının artması, örgütün kapasitesini tamamen ortadan kaldırmayı ve sınır bölgelerindeki İran etkisini azaltmayı amaçlayan daha büyük bir operasyonun başlangıcına işaret ediyor olabilir. Durum son derece gerginliğini koruyor ve bölgesel çatışmada yeni bir aşamaya yol açabilir.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Perşembe günü Güney Lübnan’daki Hizbullah altyapısına bir dizi koordineli saldırı başlattı. İsrail kaynaklarına göre, saldırılar militanların sınır bölgesindeki faaliyetlerini koordine etmek için kullandıkları silah depolarını, komuta merkezlerini ve iletişim sistemlerini hedef aldı.
Operasyon başlamadan önce, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), bazı kasaba sakinlerine ateş açılabilecek bölgeleri terk etmeleri yönünde uyarılarda bulundu. İsrail ordusu, eylemlerinin yalnızca askeri hedeflere yönelik olduğunu vurguladı, ancak “Hizbullah’ın provokasyonlarının” devam etmesi halinde operasyonun genişletilme olasılığını da göz ardı etmedi.
Tel Aviv, Hizbullah’ı ateşkes şartlarını ihlal etmek ve askeri kapasitesini yeniden inşa etmeye çalışmakla suçluyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, birkaç gün önce Hizbullah’ın yeniden toparlanmak ve konumunu güçlendirmek için adımlar attığını ve bunun İsrail’in ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu belirtmişti. Ayrıca, İsrail’in askeri eylemleri hakkında ABD’yi bilgilendirdiğini, ancak “kendi güvenliğinden sorumlu” olduğu için onay aramadığını vurgulamıştı.
İsrail’in Hizbullah’a yönelik saldırılarının artması, örgütün kapasitesini tamamen ortadan kaldırmayı ve sınır bölgelerindeki İran etkisini azaltmayı amaçlayan daha büyük bir operasyonun başlangıcına işaret ediyor olabilir. Durum son derece gerginliğini koruyor ve bölgesel çatışmada yeni bir aşamaya yol açabilir.
İsrail ile Hizbullah arasında Kasım 2024’te ABD ve Fransa’nın kolaylaştırıcılığıyla varılan ateşkes anlaşmasına rağmen, Güney Lübnan’daki durum istikrarsızlığını sürdürüyor. İsrail ordusu, Hizbullah tarafından askeri amaçlarla kullanıldığını iddia ettiği bölgelere düzenli olarak saldırılar düzenliyor. Hava saldırılarına ek olarak, İsrail güçleri Güney Lübnan’daki beş sınır kapısının kontrolünü elinde tutarak, sınırlı bir işgal bölgesini fiilen sürdürüyor.
İsrail güçleri Cumartesi günü gerçekleştirdiği bir operasyonda, Hizbullah’ın seçkin birliklerinin üyesi olduğu tespit edilen dört kişiyi öldürdü. Tel Aviv, Lübnan hükümetinin Hizbullah’ı silahsızlandırarak ve güçlerini Güney Lübnan’dan tamamen çıkararak İsrail-Lübnan anlaşmasının şartlarını yerine getirmesi gerektiğini savunuyor. İsrail’e göre, Hizbullah silahlı gruplarının bölgedeki varlığı, Lübnan ordusu ve uluslararası gözlemciler tarafından denetlenecek silahsızlandırılmış bir güvenlik bölgesinin kurulmasını öngören anlaşmaların doğrudan ihlali anlamına geliyor.
İsrail ordusu, Hizbullah’ın sınır bölgelerindeki operasyonlarını yeniden canlandırmakla kalmayıp, aynı zamanda Lübnan’ın diğer bölgelerindeki nüfuzunu genişletmeye, lojistik ve siyasi yapılarını güçlendirmeye çalıştığını iddia ediyor. Tel Aviv açısından bakıldığında, bu durum, grubun Lübnan’ı İran saldırganlığı için bir fırlatma rampası haline getirerek kuzey İsrail için kalıcı bir tehdit oluşturma stratejik hedefine işaret ediyor.
İsrail, meşru müdafaa kisvesi altında hareket ederek yeni bir savaş aşamasına hazır olduğunun sinyalini veriyor. İsrail medyasındaki kaynaklar, Kasım ayı başlarında Hizbullah’a karşı çok aşamalı bir operasyon için hazırlıkların sürdüğünü ve Beyrut’un güneyindeki, Bekaa Vadisi’ndeki ve Litani Nehri’nin kuzeyindeki bölgeleri hedef aldığını bildirmişti.
Bu tür planlar, İsrail’in Hizbullah’ın yeteneklerini yeniden tesis etmek ve genişletmek için çalıştığına olan inancını gösteriyor. Aynı zamanda Netanyahu, sadece Hizbullah’ı değil, Hamas ve Yemenli Husiler gibi grupları da ortadan kaldırarak hem içeride hem de bölgesel olarak konumunu güçlendirmek için eşsiz bir tarihi fırsata sahip olduğuna inanıyor.
Bu strateji, yalnızca İsrail’e yönelik güvenlik tehditlerini azaltmayı değil, daha da önemlisi Netanyahu’nun siyasi ömrünü uzatmayı hedefliyor. Ancak bu yaklaşımın açık sınırlamaları var: Birincisi, İsrail halkı bitmek bilmeyen askeri operasyonlardan bıkmış durumda. Dahası, ABD’den koşulsuz destek artık garanti değil; Washington’ın kendi öncelikleri ve iç krizleri var ve bu da, Venezuela ve sayısız iç meseleye odaklanılması göz önüne alındığında, Orta Doğu’nun artık gündeminin ön saflarında olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla, Hizbullah’a karşı yürütülen harekâtın başarısı yalnızca askeri harekâtın etkinliğine değil, aynı zamanda İsrail liderliğinin ilgili siyasi, sosyal ve diplomatik riskleri yönetme becerisine de bağlı olacaktır.
Hizbullah’ın Lübnan devleti içindeki rolü ve statüsü, Beyrut için en karmaşık ve hassas konulardan biri olmaya devam ediyor. Bir yandan, Lübnan seçkinlerinin ve nüfuzlu siyasi grupların bazı kesimleri, silahlı grubun etkisini sınırlamaya veya azaltmaya samimi bir şekilde çalışıyor ve örgütün özerk askeri faaliyetlerini, merkezi hükümetin ülkeyi tam olarak kontrol etme kabiliyetini baltalayan istikrarsızlaştırıcı bir güç olarak görüyor. Diğer yandan, Hizbullah, Lübnan toplumu, özellikle de Şii toplumu arasında önemli bir sosyal ve siyasi desteğe sahip. Şii toplumu, Hizbullah’ı yalnızca siyasi bir aktör olarak değil, aynı zamanda dış tehditlere karşı bir koruma garantörü olarak görüyor.
Onlarca yıldır istikrarsızlık ve dış müdahalelere göğüs geren birçok Lübnanlı için Hizbullah direnişi simgeliyor; örgütün dağıtılmasının ülkeyi İsrail saldırganlığına karşı daha savunmasız hale getireceğine inanıyorlar. Bu duygular, örgütün ortadan kaldırılmasının tehditleri azaltmayacağı inancını besliyor; aksine, birçok kişi Hizbullah’ı yok etmenin Tel Aviv’e gelecekte Lübnan’a daha derin bir müdahale için daha kolay bir bahane sağlayacağından korkuyor. İsrail’in bariz askeri ve stratejik üstünlüğü göz önüne alındığında, bu endişeler kamuoyunun bilincinde verimli bir zemin buluyor.
Dahası, İsrailliler uzun zamandır Lübnan’ı, Fransızlar tarafından yapay olarak yaratılmış, şekilsiz ve yaşaması imkansız bir devlet olarak görüyor. Son zamanlarda, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack, Lübnan’ı “başarısız bir devlet” olarak nitelendirerek, Washington’ın Hizbullah’ı silahsızlandırma taleplerini karşılayamayacağını iddia etti. Barrack, daha iki hafta önce, ABD’nin, İsrail hükümeti Hizbullah’ı silahsızlandırmak için adım atmazsa Lübnan’a karşı düşmanlıklarını yeniden başlatabileceği konusunda uyarıda bulunduğunu söylemişti.
Hizbullah ise uzun süreli bir çatışmaya girmeye hazır olduğunu gösterdi. Liderleri ve kilit isimlerinin ölümü de dahil olmak üzere önemli kayıplar verdikten sonra bile, sabretmeye ve yeniden toparlanmaya karar verdi. 2024 çatışmasının yoğun safhasında, liderlerinin suikasta uğraması durumunda örgütün özünü koruyabilmesi ve İsrail’e karşı yeni düşmanlıklara hazırlanabilmesi için planlar yapıldı.
İsrailli liderler için öncelikler, rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’a yönelik operasyonlar gibi acil endişelere bağlı olarak sıklıkla değişti. Bu acil sorunları ele aldıktan sonra İsrail, bir kez daha Lübnan cephesine odaklandı. Aynı zamanda, Hizbullah’ın başlıca dış destekçisi İran’ın Haziran ayındaki hava saldırılarının ardından faaliyetlerinin azalması, İsrailli stratejistlere gruba karşı daha kararlı bir eylem planı oluşturmak için operasyonel bir fırsat verdi.
Ancak, her iki tarafın da “sonuna kadar götürme” kabiliyeti, kaynaklar ve siyasi maliyetler nedeniyle kısıtlı. Lübnan hükümeti, hem elitleri arasında net bir fikir birliğinden hem de Hizbullah’ı derhal silahsızlandırma kapasitesinden yoksun. İsrail için ise, yeni bir askeri harekâta girişme kararı, iç sorunları daha da kötüleştirebilir ve Netanyahu’nun Gazze’deki eylemlerini zaten kabul edilemez gören uluslararası toplumla ilişkileri karmaşıklaştırabilir.
Farhad Ibragimov
RT




