Ebu Muhammed el-Culani adıyla tanınan Ahmed el-Şara liderliğindeki milislerin iktidara gelmesinden bir yıl sonra, Suriye hâlâ Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) bağlantılı silahlı grupların ülkenin çeşitli bölgelerinde işlediği şiddet ve suç dalgalarının tehlikeli yükselişiyle boğuşuyor. Bu durum yalnızca toplumsal ve siyasi istikrarı tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Suriye’nin demografik yapısının temellerini de çökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Bu bağlamda, son birkaç gündür Humus, Lazkiye, Tartus, Hama ve Halep şehirlerindeki durum, kıyı ve iç bölgelerdeki gerginliğin tırmanmasıyla kritik bir aşamaya geldi. Aralık 2024’ten beri ülkeyi yöneten militanlar tarafından şiddetli bir şekilde bastırılma risklerinin farkında olan birçok kişi, seslerini duyurmak için sokaklara döküldü.
Suriye Alevi Yüksek Konseyi Başkanı Şeyh Gazal’ın olaylar öncesi yaptığı bir açıklama, mevcut protesto dalgasının canlanmasında kilit rol oynadı. Gazal, kamuoyu önünde barışçıl oturma eylemleri çağrısında bulunarak, Suriye’nin mezhepsel hesaplaşmaların arenası haline geldiği konusunda uyardı.
Alevilerin her zaman hukuka dayalı hükümet meşruiyetini tanıdığını ve hiçbir zaman diğer mezhepten yöneticilere karşı çıkmadığını, ancak şimdi mezhepsel intikam politikaları izleyen “tekfirci ve mezhepçi bir otorite”nin boyunduruğu altında olduklarını ileri sürdü.
Bu çağrının ardından binlerce Alevi ve diğer vatandaşlar, Lazkiye, Tartus, Humus, Cebele, Banyas ve Hama gibi şehirlerin yanı sıra bazı kırsal alanlarda da miting düzenledi. Alevilere yönelik baskıları, keyfi tutuklamaları ve cinayetleri kınayan sloganlar attılar. Protestocular ayrıca federalleşmeyi, tutukluların serbest bırakılmasını ve geçici el-Culani yönetiminin mezhepçi politikalarına son vermesini talep ettiler. Dayanışma gösterisi olarak, Suriye’nin güneyindeki Süveyda ili sakinleri de Alevilere destek olmak için sokaklara çıktı.
Protestoların hızla yayılması dikkat çekiciydi ve el-Culani rejiminin kötüleşen iç durumu ve baskıcı önlemlerine duyulan öfkenin, kıyı ve orta bölgelerde ülke çapında bir hareketi ateşlediğini ortaya koydu.
Aynı zamanda şehirlere yoğun silahlı güç konuşlandırılması ve protestoculara doğrudan ateş açılması çatışmaları tırmandırırken, krizin örgütlü şiddete dönüştüğü yönünde korkulara yol açıyor.
Bu bağlamda, Londra merkezli bir gözlem grubu olan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, el-Culani yanlılarının Alevilerin mülklerine ve araçlarına saldırdığını bildirdi. Silahlı gruplar ayrıca önde gelen Alevi şahsiyetlere hakarette bulundu ve Alevilerin çoğunlukta olduğu şehirlerdeki mahalleleri terör ve yıldırma yöntemleriyle ele geçirmeye çalıştı. Rapora göre, geçici hükümetin kamu güvenlik güçleri protestoculara ateş açtı ve bazılarını hükümet araçlarıyla ezdi.
Bir yıllık suçların için için yanan öfkesi
El-Culani başlangıçta azınlıkların haklarına saygı göstereceğini iddia etse de, vahşice bastırma, artan şiddet ve yüzlerce sivilin öldürülmesi, milislerin geçmişteki terörist niteliklerini hâlâ koruduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Alevi protestoları aslında gömülü öfkenin bir yansımasıdır.
Başlangıçta, el-Culani hükümeti, Alevilere yönelik baskısını önceki hükümete bağlı yetkililere karşı “siyasi misilleme” olarak gerekçelendirdi. Ancak Beşşar Esad’ın komutan ve yetkililerini hedef alan bir tutuklama dalgasına rağmen şiddet durmadı. Şiddetin niteliği giderek değişti ve mezhepsel bir kan davasına dönüştü. Militanlar giderek sivilleri bastırmaya öncelik verdi ve bu değişim uluslararası toplumun dikkatini çekti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Colani hükümetinin suçları hakkında yakın zamanda yayınladığı bir raporda şunları belirtti: “El-Colani’nin iktidara gelmesinin ardından son aylarda Suriye genelinde onlarca adam kaçırma ve toplu mezarlara gömme vakası belgelendi. Kurbanlar arasında sivillerin yanı sıra eski askerler ve yerel yetkililer de yer aldı.”
Dolayısıyla, Alevilerin ve diğer azınlıkların sokaklarda aktif bir şekilde varlık gösterip teröristlerle doğrudan çatışmaya girmeleri, krizin derinliğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda, şiddeti ve baskıyı temel araçları haline getirmiş bir rejime karşı direnme konusundaki kararlılıklarını da gösteriyor.
Sosyal mühendislik; demografik yapı değişikliği politikası
Silahlı grupların tekfirci ideolojisinin özünde var olan şiddet, Suriye gibi mozaik, çok etnikli bir kimliğe sahip bir ülkede istikrarı koruma temel politikasına doğrudan aykırıdır. Suriye, Aleviler, Dürziler, Kürtler, Hristiyanlar, Sünniler ve diğer azınlıkların tarihsel olarak hassas bir denge içinde bir arada yaşadığı, dikkate değer bir çeşitliliğe sahip bir ülkedir. Her grubun sosyal, politik ve ekonomik yapıda bir payı vardır ve bu demografik yapının korunması, sosyal istikrarın ve mezhepsel veya etnik çatışmaların önlenmesinin anahtarı olmuştur.
Ancak, el-Culani rejiminin toplumsal uyumu yönetme biçimi son derece bölücü ve etkisiz olmuştur. Günümüzde, kilit siyasi ve idari görevler büyük ölçüde eski terörist unsurların elindeyken, azınlık grupları yönetim yapısındaki herhangi bir rolden sistematik olarak dışlanmaktadır.
Azınlıkların dışlanması, baskıcı politikalar, keyfi gözaltılar ve hedefli saldırılarla birleşince, yalnızca toplumsal istikrarı bozmakla kalmamış, aynı zamanda Suriye’nin demografik yapısına da ciddi zararlar vermiştir.
Bu önlemler, çeşitli bölgelerin demografik yapısını kalıcı olarak değiştirme, potansiyel olarak yerli halkı yerinden etme ve yerlerine el-Culani rejimiyle aynı çizgide olan nüfus yerleştirme riskini taşıyor. Bu eğilim, mezhepsel, etnik ve aşiretsel gerilimleri yoğunlaştırarak tehlikeli bir kimlik temelli çatışmayı körükleme tehdidinde bulunuyor. Böyle bir yangının sonuçları Suriye sınırlarıyla sınırlı kalmayacak; duman kaçınılmaz olarak yayılarak komşu ülkeleri de etkileyecektir.
El-Culani’nin boş vaatleri
Geçtiğimiz Aralık ayında iktidara geldiğinde, el-Culani, Suriye’yi istikrarsızlıktan güvenlik ve sükunete doğru yönlendirebileceğini ima ederek reformcu bir imaj çizmeye çalıştı. Ancak ne bölgesel güçler ne de uluslararası toplum bu imaja kanmadı. Birçok analist, onlarca farklı ve çoğu zaman ideolojik olarak karşıt silahlı gruptan oluşan bir rejimin doğası gereği siyasi başarı elde edemeyeceğini savundu. Şimdi, iktidarının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişken, el-Culani’nin antidemokratik eylemleri bu değerlendirmelerin doğruluğunu kanıtlıyor. Beş yıllık cumhurbaşkanlığı dönemini sağlamlaştırması, sahte parlamento seçimleri düzenlemesi ve artan protestolar ve istikrarsızlıkla geçen bir yıl, başarısız bir geçiş dönemine işaret ediyor.
ABD yetkilileri, Esad sonrası Suriye’de gücün teröristlere kaymasından ilk başta memnun olsalar da, el-Culani’nin ülkeyi güvence altına alma becerisine stratejik olarak güvenmiyorlardı. Örneğin, geçen Haziran ayında Dışişleri Bakanı Marco Rubio, iç savaş ve bölünme olasılığı konusunda uyarıda bulunarak, “ABD istihbarat değerlendirmeleri, geçiş hükümetinin karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında, Suriye’nin çöküşe ve tam ölçekli bir iç savaşa sadece birkaç hafta uzaklıkta olabileceğini doğruluyor” demişti. Yeni bir protesto dalgası ivme kazanırken, bu uyarının somutlaştığı görülüyor.
El-Culani’nin karanlık sicili
El-Culani hükümetinin bir yıllık performansına bakıldığında, bu hükümetin güvenlik, ekonomi ve ulusal çıkarlar açısından oldukça etkisiz olduğu görülmektedir. İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarına yanıt vermeyi reddetmiş ve güneyin bir kısmını kelimenin tam anlamıyla İsrail işgaline terk etmiştir. Bu başarısızlık, sadece yönetim zaafını ortaya koymakla kalmamış, aynı zamanda hükümetinin ulusal meşruiyetin ve hükümetin devamlılığının temel dayanağı olan toprak bütünlüğünü koruma becerisini de sorgulatmış ve bu durum, El-Culani’nin ülke içindeki ve bölgedeki siyasi ve güvenlik imajını zedelemiştir.
El-Culani’nin geçici hükümeti ekonomik açıdan somut bir sonuç elde edemedi. Batılı ülkelerle iş birliği iddialarını tekrar tekrar dile getirmesine rağmen, yaptırımların baskısını hafifletme veya Suriye’nin yeniden inşası için hayati önem taşıyan yabancı yatırımı çekme konusunda hiçbir ilerleme kaydedemedi.
Toplumsal olarak, Suriye’deki her azınlık grubu artık el-Culani rejimine karşı bir tavır almış durumda. Alevi ve Dürzilerin yaygın protestoları ve Kürt gruplarının silahlarını ellerinde tutma ve merkezi hükümete direnme çabaları, geçici hükümetin başarısız politikalarının açık bir göstergesidir.
Genel olarak, El-Culani’nin iktidarının bir yılı, hükümetin başlangıçtaki istikrar ve barış vaatlerinin, şiddetli bir baskı kampanyasını meşrulaştırmak için tasarlanmış bir cepheden ibaret olduğunu göstermiştir. Yeni bir azınlık protestoları dalgası ve artan mezhep çatışmalarıyla tanımlanan Suriye’deki mevcut durum, önümüzdeki tehlikeli yolun çarpıcı ve ürkütücü bir resmini çizmektedir. Bu durum, El-Culani’nin politikalarının güvenlik ve istikrarı sağlamada başarısız olmasının yanı sıra, yeni insani, sosyal ve siyasi krizlere de yol açtığını göstermektedir. Bu endişe verici durum, ülkenin tamamen çöküşünü önlemek ve şiddetin yayılmasını engellemek için hem Suriye içinden hem de uluslararası toplumdan acil ve kararlı adımlar atılmasını gerektirmektedir.




