featured
  1. Haberler
  2. Alıntılar
  3. İsrail’in askerlik krizi içeriden bir çöküşe yol açabilir

İsrail’in askerlik krizi içeriden bir çöküşe yol açabilir

Samuel Geddes, “İsrail’in” askeri tükenmişlik, siyasi parçalanma ve ultra-Ortodoks muafiyetiyle tetiklenen derinleşen zorunlu askerlik krizinin, Siyonist projeyi geri döndürülemez bir iç çöküşe doğru ittiğini savunuyor. Netanyahu’nun hayatta kalma stratejisinin, bahse konu bu çöküşü hızlandırdığına vurgu yapıyor. Filistin topraklarındaki Siyonist projenin hayatiyetini devam ettiremez hale gelmesi durumundan en çok Netanyahu’nun sorumlu olması gerçekten tarihi bir ironi olur.

Bu hükümette veya bir sonraki hükümette, zorunlu askerlik meselesi Siyonist projenin çöküşünü hızlandıracaktır.

İki yıl süren Gazze soykırımıyla birlikte, Lübnan’dan Yemen’e ve İran’a kadar bölgede “İsrail” tarafından başlatılan yarım düzine savaş her halükarda gerçekleşecekti. Tek bilinmeyen şey, bunların hangi koşullar altında gerçekleşeceğiydi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında arama kararı olan Netanyahu liderliğinde, “İsrail”in iki yıl boyunca bir sahneden diğerine savrulmasının ardındaki mantık tek bir amaca dayanıyordu: hükümetinin iktidarda kalmasını sağlamak ve kendisini mahkemelerden ve nihayetinde hapisten uzak tutmak. İsrail güvenliğinin 7 Ekim 2023’te çökmesi, silahlar susar susmaz siyasi kariyerinin neredeyse sonunu getirdi. Bu nedenle, o zamandan beri, mümkün olduğunca uzun süre oyalanarak ve 7 Ekim ile bir sonraki seçimler arasında partisine kurtuluş umudu verecek kadar zaman geçmesini umarak zamanı yavaşlatıyor.

Bu Faustvari pazarlığın sonucu, Siyonist projenin tarihindeki en uzun aktif savaş hali olmuş, eşi benzeri görülmemiş askeri kayıplara ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nde 12.000 kişilik bir asker açığına yol açmıştır. Bu açık, “İsrail”in bölgesel konumunun temel gerçekliği iki yıllık saldırılarına rağmen değişmeden kalmasıyla daha da büyümüştür. Geçen yıl Lübnan’da Hizbullah’a karşı “zafer” ilan ettikten sonra, Tel Aviv böyle bir hedefe hiçbir zaman ulaşılamadığını kabul etmek zorunda kalmış ve bu sebeple direniş hareketini ezmek için ikinci bir girişimde bulunmaya hazırlanıyor. Kimse İran’a karşı 12 günlük savaşın meselenin sonu olduğuna ciddi olarak inanmıyor. Aksine, her iki tarafın da düşmanlıkların yeniden başlaması için aktif olarak hazırlandığı, Tahran ile doğrudan çatışmaların kökten yeni bir aşamasını başlattı.

“İsrail”in silahlı kuvvetleri ve ekonomisi üzerindeki bu artan yük, bu hükümetin çöküşüne en çok neden olabilecek olan askerlik hizmeti sorununu bir kez daha gündeme getirdi.

“İsrail”, kuruluşundan bu yana, “ultra-Ortodoks” topluluk olarak da bilinen Harediler hariç, Yahudiler için evrensel askerlik hizmetini zorunlu kılmıştır. Dışarıdan bakıldığında en dindar Yahudi grubu olmalarına rağmen, Harediler Siyonizm’e karşı her zaman en iyi ihtimalle ikircikli bir tutum sergilemiştir. Tarihsel olarak Siyonist kampa dahil edilenlerin desteği ise oldukça koşullu olmuştur. “İsrail”in seksen yıllık varlığı boyunca temel koşul, Haredi erkeklerin din eğitimleriyle askerlik hizmetini ikame edebilmelerine izin verilmesi olmuştur.

1948’den bu yana, ultra-Ortodoks cemaatinin orantılı büyümesi ve İsrail ordusunun yaşadığı artık gözle görülür askeri gerginlik, onların sürekli muafiyetini yerleşimci projesi içindeki siyasi açıdan en patlayıcı iç çelişkilerden biri haline getirdi. İstisnasız her Siyonist muhalefet partisi, Haredileri “asker kaçağı” olarak yaftalamaya başladı. Benny Gantz ve Avigdor Lieberman gibi önde gelen isimler, askere alınmayanların hapsedilmesinden vatandaşlık ve ilgili tüm siyasi haklarının ellerinden alınmasına kadar her şeyi savundu. Açık bir çoğunluk, ultra-Ortodokslar için bu tür muafiyetlerin sona erdirilmesine yönelik artan desteğini defalarca dile getirdi.

Netanyahu için talihsizlik, son on yıldır siyasi kaderini Haredilere bağlamasıdır. Likud, iktidarını korumak için ultra-Ortodoks partilerle, özellikle de Shas ve ‘Birleşik Tevrat Yahudiliği’ ile koalisyonlar kurmaya bağımlı hale geldi. Mizrahi ve Sefarad (Arap ve Batı Asyalı) Yahudi toplulukları arasında ultra-Ortodoksları temsil eden ‘Shas’ın, Siyonizmi siyasi platformuna resmen ancak 2010 yılında dahil etmiş olması dikkat çekicidir.

Her iki parti için de desteklerinin kırmızı çizgisi, seçmenlerinin giderek daha savunulamaz hale gelen muafiyetini korumak oldu; öyle ki, bu yılın Haziran ayından bu yana her ikisi de hükümeti terk etti ve hükümeti çöküşün eşiğine getirdi ve tamamen Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’in Dini Siyonist partilerinin desteğine bağımlı hale getirdi.

Daha geçen hafta, Haredi muafiyetini yasadışı ilan eden Yüksek Mahkeme, hükümete askere alınmayan ultra-Ortodoks erkeklere 45 günlük bir süre tanıyarak, askere alınmama kararı alan ultra-Ortodoks erkeklere karşı etkili yaptırımlar uygulama talimatı verdi. Netanyahu’nun bu durumdan sıyrılabilmesi için, ya Harediler için askerlik muafiyetini güvence altına alan yeni bir yasa çıkarması (ki bu giderek siyasi açıdan imkânsız hale geliyor) ya da mahkemenin emrine uyup ultra-Ortodokslarla olan ittifakını, hükümetini ve iktidara geri dönme şansını fiilen sona erdirmesi gerekiyor.

Seçimlere bir yıldan az bir süre kala, Bibi hükümeti artık son evresine girmiş durumda ve önümüzdeki aylarda bu konuda çöküş neredeyse kesin. İktidara dönmesi oldukça şüpheli olsa da, belirli bir topluluğu bitmek bilmeyen bölgesel saldırganlık politikasının yükünden muaf tutmaya devam etme ihtiyacı, şu ankinden daha az şiddetli ve daha ulaşılabilir olmayacak.

Siyonist muhalefetin, muhtemelen Naftali Bennett yönetiminde iktidara gelmesi gibi daha olası bir durumda, işgali sürdürmenin maliyetlerinden özel muafiyetlerin günleri sona erecek. Bu senaryoda, Yahudi nüfusunun mevcut ve gelecekteki nüfus artışının çoğunu temsil eden Haredi partilerinin dini liderleri, tepkilerini açıkça ortaya koydular. İsrail Baş Hahamı Yitzhak Yosef’in sözleriyle, “Yeşiva öğrencileri orduya zorlanırsa, hepimiz uçaklara binip İsrail’i terk ederiz.”

Netanyahu’nun, yalnızca kendi kişisel kurtuluşu için, bölgesel saldırganlığı tükenme noktasına kadar sürdürerek, Filistin’deki Siyonist projenin yaşanmaz hale gelmesinden en çok sorumlu kişi olması, gerçekten tarihi boyutlarda bir ironi olurdu. Soykırım siciline ek olarak, bu onun hayatındaki iş görme sitiline uygun bir zirve noktası olurdu.

Samuel Geddes
Al Mayadeen

İsrail’in askerlik krizi içeriden bir çöküşe yol açabilir
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir