“İranlı siyasi kaynaklar, Al Mayadeen’e, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani’nin Pakistan ziyaretinin Tahran ve İslamabad arasında stratejik bir ittifakın önünü açacağını söyledi. Kaynaklar, Tahran’ın Pakistan ve Suudi Arabistan arasındaki savunma anlaşmasını olumlu bir gelişme ve bölgenin ortak güvenliği lehine gördüğünü ve İran’ın bu eylem yolunu güçlendirmeye hazır olduğunu da sözlerine ekledi.”
Al Mayadeen’in bu haberi üzerinden yapay zekadan bu konu hakkında daha detaylı bilgiler derlemesi talep edildikten sonra ortaya çıkan bilgileri ilginize sunuyoruz:
Bu haber yapay zeka tarafından öncelikle teyit edildi ve güncel verilere dayanarak; İran, Pakistan ve Suudi Arabistan arasındaki son dönemdeki (2024-2025) diplomatik ve güvenlik gelişmelerini içeren özeti çıkarıldı.
Haber Özeti: İran-Pakistan Stratejik Yakınlaşması
Al Mayadeen kaynaklı bu haber, İran’ın bölgesel güvenlik stratejisinde köklü bir değişime işaret etmektedir. İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi (SNSC) Sekreteri Ali Laricani’nin Pakistan ziyareti ve Tahran’ın bölgesel ittifaklara bakışı şu üç ana başlıkta özetlenebilir:
-
Stratejik İttifak Hedefi: Ali Laricani’nin İslamabad ziyareti, sadece rutin bir diplomatik görüşme değil, Tahran ve İslamabad arasında resmi ve kapsamlı bir “stratejik ittifakın” temellerini atmayı amaçlamaktadır.
-
Suudi-Pakistan Paktına Onay: İran, geçmişteki şüpheci yaklaşımının aksine, Pakistan ile Suudi Arabistan arasında yakın zamanda imzalanan savunma anlaşmasını bir “tehdit” olarak değil, “bölgesel kolektif güvenliğin yararına” olumlu bir gelişme olarak değerlendirmektedir.
-
İşbirliğine Hazır Olma: Tahran yönetimi, bu güvenlik hattını (Pakistan-Suudi Arabistan eksenini) desteklemeye ve bu yapıya dahil olarak bölgesel işbirliğini güçlendirmeye hazırdır.
Detaylı Arka Plan ve Analiz
Bu haberin tam olarak anlaşılabilmesi için sahadaki şu güncel verilerin bilinmesi önemlidir:
-
Ali Laricani’nin Kritik Rolü: Ali Laricani, Ağustos 2025’te İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan tarafından (Ali Ekber Ahmediyan’ın yerine) Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak atanmıştır. Bu atama, İran’ın daha deneyimli ve “devlet aklı”nı temsil eden figürlerle diplomatik manevra alanını genişletmek istediğini göstermektedir.
-
Pakistan-Suudi Arabistan Savunma Paktı: Eylül 2025’te Riyad ve İslamabad arasında imzalanan bu anlaşma, taraflardan birine yapılan saldırının diğerine de yapılmış sayılacağını öngörmektedir. İran’ın bu paktı desteklemesi, “Bölge güvenliğini bölge ülkeleri sağlamalıdır” (dış güçlere/ABD’ye ihtiyaç yok) doktriniyle uyumludur.
-
İran’ın Yeni “Kolektif Güvenlik” Vizyonu: Tahran, Suudi Arabistan ile normalleşme sürecinin (2023’ten beri süren) bir devamı olarak, İslam dünyasındaki büyük güçlerin (İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan) kendi aralarında bir güvenlik şemsiyesi oluşturmasını savunmaktadır. Laricani’nin açıklamaları, İran’ın “kuşatılmışlık” hissini aşarak “bölgesel entegrasyon” politikasına geçtiğini kanıtlar niteliktedir.
Sonuç olarak: Bu gelişme, Orta Doğu ve Güney Asya jeopolitiğinde nadir görülen bir yakınlaşma anına işaret etmektedir. İran, geleneksel rakibi Suudi Arabistan’ın askeri hamlelerini artık bir tehdit olarak değil, bölgeden ABD etkisini azaltacak bir “İslam dünyası işbirliği” fırsatı olarak okumaktadır.
***
24 Kasım 2025 tarihli güncel verilere ve kaynaklara (Al Mayadeen, Mehr News, ISNA) dayanarak; söz konusu ziyaretin arka planı, Pakistan-Suudi Savunma Paktı’nın detayları ve İsrail ile ilgili boyutları detaylı analiz
1. Pakistan – Suudi Arabistan Savunma Paktı (Eylül 2025)
İran’ın “olumlu” bulduğu ve dahil olmak istediği bu anlaşma, 17 Eylül 2025 tarihinde Riyad’da Prens Muhammed bin Selman ile Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif arasında imzalanmıştır.
-
Temel Madde (“Birimiz Hepimiz İçin”): Anlaşmanın en kritik maddesi; taraflardan birine yapılacak herhangi bir saldırının, diğerine de yapılmış sayılacağını (NATO’nun 5. Maddesi benzeri) taahhüt eder.
-
Tetikleyici Olay (Katar Saldırısı): Kaynaklara göre bu pakt, İsrail’in Katar’a (Doha) düzenlediği füze saldırısı ve Hamas liderlerini hedef almasının hemen ardından, Körfez ülkelerinin ABD güvenlik şemsiyesine olan güvenini kaybetmesi üzerine acilen hayata geçirilmiştir.
-
Nükleer Boyut İddiası: Resmi metinde yer almasa da, bazı güvenlik analizleri bu anlaşmanın Suudi Arabistan’a dolaylı bir “nükleer şemsiye” (Pakistan’ın nükleer kapasitesi üzerinden) sağladığını öne sürmektedir.
2. “12 Gün Savaşı” ve İsrail’e Karşı Ortak Cephe
Ali Laricani’nin ziyaretindeki en dikkat çekici detay, sık sık atıfta bulunduğu **”12 Gün Savaşı”**dır.
-
Savaşın Bağlamı: 2025 yılının ortalarında (Haziran ayı civarı) ABD ve İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü, “12 Gün Savaşı” olarak adlandırılan çatışma dönemidir.
-
Pakistan’ın Tavrı: Laricani, İslamabad’daki temaslarında; “İranlılar, Siyonist rejim ve ABD’nin bize karşı yürüttüğü 12 Gün Savaşı sırasında Pakistan halkının ve devletinin yanımızda durduğunu asla unutmayacak,” ifadesini kullanmıştır.
-
İsrail Karşıtı Yeni Blok: Bu ziyaret ve pakt, İsrail’in bölgedeki saldırganlığına (özellikle Katar ve İran’a yönelik hamlelerine) karşı “Müslüman bir NATO” benzeri yapının (İran-Pakistan-Suudi Arabistan-Türkiye potansiyeliyle) fiilen kurulmaya çalışıldığını göstermektedir.
3. İran’ın Stratejisi: “Bölgesel Güvenlik Ağı”
İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak Ali Laricani’nin mesajı şudur:
-
ABD’siz Güvenlik: Tahran, Körfez güvenliğinin ABD tarafından değil, bölgenin üç büyük askeri gücü (İran, Pakistan, Suudi Arabistan) tarafından sağlanmasını istemektedir.
Ekonomik ve Askeri Entegrasyon: İran, Pakistan-Suudi paktına katılarak hem “kuşatılmışlık” psikolojisinden kurtulmayı hem de Suudi sermayesi ve Pakistan askeri teknolojisi ile entegre olmayı hedeflemektedir.
Özet Tablo
| Konu | Detay |
| Ziyaret Tarihi | 24 Kasım 2025 (Ali Laricani, İslamabad’da) |
| Ana Gündem | İran’ın, Pakistan-Suudi Savunma Paktı’na desteği ve katılım isteği. |
| Savunma Paktı | 17 Eylül 2025’te imzalandı. İsrail’in Katar saldırısı sonrası tetiklendi. |
| Kritik Referans | İran, “12 Gün Savaşı” sırasında Pakistan’ın desteğine minnettar. |
| Hedef | İsrail ve ABD tehdidine karşı ortak bir “İslam Dünyası Savunma Kalkanı”. |
“İran İslam Cumhuriyeti Yüksek Milli Güvenlik Konseyi Sayın Sekreteri Dr. Ali Laricani, Pakistan’a eşi benzeri görülmemiş bir ziyaret gerçekleştiriyor. Bu tarihi dönüm noktası, iki kardeş ulusumuz arasındaki zaten sağlamlaşmış ve zaman içinde test edilmiş ilişkilerin yeni bir stratejik aşamaya gireceği kritik bir anı işaret ediyor. Hızla değişen küresel ortam ve bölgesel ekosistemimizdeki gelişen dinamikler ışığında, ikili ilişkilerimizi daha da stratejik hale getirme ve geliştirme ihtiyacı her zamankinden daha da önemli hale geldi. Bu önemli ziyaret, bu hedefe anlamlı bir şekilde ulaşmamızı sağlayacak.”
İran’ın Pakistan Büyükelçisi Rıza Amiri Moghadam’ın paylaşımı, diplomatik nezaket cümlelerinin ötesinde, “12 Gün Savaşı” sonrası oluşan yeni güvenlik mimarisinin şifrelerini barındırmaktadır. Özellikle ziyareti gerçekleştiren ismin Dr. Ali Laricani olması ve temsil ettiği kurum (Yüksek Milli Güvenlik Konseyi), bu ortaklığın ticari değil, tamamen “varoluşsal ve askeri” boyutta olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Büyükelçi’nin paylaşımındaki kilit ifadelerden ve savaş sonrası konjonktürden yola çıkarak, İran’ın Pakistan ile kurmaya çalıştığı ortaklığın 3 kritik boyutu şunlardır:
1. “Nükleer Şemsiye” ve Caydırıcılık Arayışı
Paylaşımdaki “Yeni bir stratejik aşama” ifadesi, en kritik boyuttur. İran, savaş sırasında İsrail’in nükleer şantajına maruz kalmış ve ABD tarafından konvansiyonel olarak saldırıya uğramıştır.
-
Zımni Nükleer Koruma: İran, kendi nükleer programı saldırıya uğradığı veya (İsrail nükleer tehdidi nedeniyle) kullanamadığı için, İslam dünyasının tek nükleer gücü olan Pakistan ile “Genişletilmiş Caydırıcılık” (Extended Deterrence) görüşmeleri yapıyor olabilir. Bu, Pakistan’ın nükleer kapasitesinin diplomatik bir kalkan olarak İran’ı da kapsayacak şekilde muğlak bir dille ifade edilmesini içerebilir.
-
Balistik İşbirliği: İran’ın füze stokları savaşta kullanıldı. Pakistan’ın füze teknolojisi (Şahin ve Ghauri füzeleri) ile İran’ın üretim kapasitesinin birleştirilmesi masadaki en “stratejik” konulardan biri olabilir.
2. “Güvenlik Takası”: Doğu Sınırını Kilitlemek
Paylaşımdaki “Bölgesel ekosistemdeki gelişen dinamikler” ifadesi, İsrail tehdidinin artık İran’ın batı sınırlarından (Lübnan/Suriye) ibaret olmadığının kabulüdür.
-
Tek Cepheli Savaş Doktrini: İran, İsrail ile tekrar çatışmaya girdiğinde arkasında (doğusunda) bir güvenlik açığı istemiyor. Sistan-Belucistan bölgesindeki ayrılıkçı gruplar (Ceyş el-Adl vb.) konusunda Pakistan ile tam bir istihbarat birleşmesine giderek, ordusunun büyük kısmını batıya kaydırmak istiyor.
-
Laricani Faktörü: Ali Laricani’nin Yüksek Milli Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak gitmesi, bu ziyaretin bir “Dışişleri” ziyareti değil, bir “Güvenlik/İstihbarat” zirvesi olduğunu gösterir. İran, Pakistan ordusundan sınır güvenliği konusunda “garanti” istemektedir.
3. Sünni-Şii Savunma Paktı Mesajı
İran, savaş sonrası izole edilmemek için daha önceden de yaptığı gibi “Müslüman Kardeşliği” vurgusu yapıyor. Büyükelçinin “İki kardeş ulus” vurgusu bu açıdan kritiktir.
-
İsrail’e Karşı Psikolojik Duvar: İran, Şii bir güç olarak tek başına İsrail ile savaşmak yerine, Sünni dünyanın en güçlü ordusuna sahip (ve İsrail’i tanımayan) Pakistan’ı yanına alarak çatışmayı “İran-İsrail” ekseninden çıkarıp “İslam Dünyası-İsrail” eksenine çekmeye çalışmaktadır.
-
Suudi Arabistan ile Uyum: İran’ın Pakistan ile yakınlaşması, Suudi Arabistan ile ters düşmek için değil, aksine Suudi Arabistan’ın da yakın müttefiki olan Pakistan üzerinden Riyad ile olan güvenlik hattını (üçlü bir mekanizma ile) sağlamlaştırma amacı taşımaktadır.
Sonuç: Ziyaretin Şifresi
Büyükelçi Moghadam’ın paylaşımındaki “Tarihi dönüm noktası” ifadesi abartı değildir. İran, 12 Gün Savaşı’nda gördüğü “yalnızlık” ve “nükleer tehdit” travmasını, Pakistan’ın askeri ve nükleer desteğini alarak, karşılığında enerji ve bölgesel nüfuz vererek atlatmaya çalışmaktadır.
Bu ziyaret üzerinden, İran’ın “Direniş Ekseni” (vekil güçler) stratejisinin ötesine yani “Devletlerarası İttifak” stratejisine geçtiği söylenebilir.




